New World Blues

Jacksville, tüm o tozu ve terk edilmişliğiyle karşılarında duruyordu. Radyasyonlu göllerin bittiği yerde, yüksek ve çıplak tepelerin eteğinde artık bir hayalet yerleşimdi. 1956’da kurulan şehir, yakınlarında bulunan bor rezervi ve maden işletmesinin cazibesiyle belli bir miktar büyümüş, ardından gelen büyük patlama ve sarsıntılarının etkisiyle tamamen boşaltılmıştı. Geriye kalan muhtemelen yıkık evler, birkaç ceset ve işe yaramaz eşyalardı.
Federasyon birlikleri, eski dünyaya ait olası değerli nesneleri yağmalamak için sık sık sınırların ötesindeki küçük yerleşim yerlerine yollanıyordu. Will Farron, o ekibin en tecrübelilerindendi, daha önce birçok böyle görevde bulunmuştu. “Bu anlamsız işler için artık çok yaşlıyım” diye geçirdi içinden. Elde ettikleri, göze aldıkları tehlike ve yolculukların yanında bir hiçti; yanmamış birkaç eski dünya klasiği ve bir yemek kitabı. “Eski insanların ne yaptığı çok da s.kimde” derdi hep. Ama işte Federasyon, eski dünyanın ne kadar adaletsiz, kötü ve yaşanılmaz bir yer olduğunun propagandasını yapmak adına, tüm bu nesneleri bir çatı altında toplamak ve insanlara teşhir etmek istiyordu.
Şehre girdiklerinde, yine klişe bir manzara onları bekliyordu. Herşeyin yanmış olduğu gerçeği, burnunun alıştığı o çürük kokusu ve yalnızlık. Ekip, ikişerli üçerli gruplar halinde şehrin derinliklerine doğru yol alırken, Will her görevde olduğu gibi yalnız kalmak istemişti. Tüm o hissizliği tek başına solumak istiyordu. Tamamen yıkılmayan az sayıda ev vardı ve Will evlere bir şey bulmayı beklemeyerek hızlıca girip çıkıyordu. Yanmış bebek odaları, yanmış oturma odaları, yanmış banyolar. “Hep aynı bok, ne arıyoruz ki?” Dış ön cephesi metal konstrüksiyonlu bir işyerine girerken, tam olarak içinden bunu geçiriyordu. Yan duvarı çöktüğünden kapıdan zar zor geçebilmişti. İlk kat yine aynı sıkıcılıktaydı. Çökmüş tavan, koridorun sonunda onun ikinci kata ulaşmasına izin veren doğal bir merdiven görevi görüyordu. Yavaşta tırmandı ve gezinmeye başladı. Kocaman bir odada yanyana yanmış masalar ve sandalyelerin arasında dolaştı. Odanın sağ arka köşesine doğru, kapağı kapalı bir kasa farketti. Patlamanın etkisiyle kasa zarar görmüştü ve kilitli olmamasına rağmen kapağı sıkışmış ve açılmıyordu. Plasma tüfeğini çıkardı ve kapağına bir el ateş etti. Tamamen eritip, içindeki olası nesnelere zarar vermek istemiyordu. Kapak gevşemişti. Bıçağıyla kenarından kuvvetlice ittirerek, kapağı yere düşürdü ve içindekilere bakmak için eğildi. Led ışık kaynağını yaktı ve incelemeye koyuldu. İşyeriyle ilgili birçok değersiz döküman vardı. Kar-zarar hesapları, çizelgeler, aylık harcamalar. Dosyalar içinde düzenli şekilde ayrılmış yığınlar. Sağ üst köşedeki karton kutuyu gördüğünde bunun da aynı yığının bir parçası olduğunu düşünmüştü. Kutuyu çıkardı ve yavaşça açtı. Kutunun içinde katlanmış bir kağıt vardı. Açtı ve hızla karalanmış bir el yazısıyla karşılaştı. O hissizlik, o tiksinme tam ensesindeydi ve boğazında düğümlenen satırlar onu güçsüzlükten yere çiviliyordu:
“Kapitalist düzende, insanların bireyselleşmesi ve özgürleşmesi destekleniyor gibi görünse de, aslında temelde arzu edilen her bireyin ruhsal, fiziksel, düşüncesel ve davranışsal olarak aynı olmasıdır. Özgürlük ve bireysellik, insanlara yeni ihtiyaçlar yaratmak ve yeni tüketim kalemleri oluşturmak adına bir maske olarak kullanılır. Aynı zamanda bu maske, düzenin aklanması ve savunduklarını saklayabilmesini de sağlamaktadır.
Bireylerin farklı olmasının, toplumun stabilitesi ve düzenin sağlığı açısından bazı sakıncaları bulunmaktadır. Başlıca, insanların farklılaşması farklı düşünce yapılarının ortaya çıkmasını sağlayacak ve düzene karşı durabilecek bir düşünce veya bunu savunan bir insan topluluğu şeklinde muhalefet oluşabilecektir. Bu muhalefet, küçük bir grubu teslim etse dahi, henüz “uyanmamış” büyük toplulukları uyandırabilecek kadar tehlikeli görülmektedir. Bu gruplar ve savundukları “tehlikeli” düşünceler, düzenin güçlü savunma sistemleri ve manipülasyon yöntemleriyle başkalaştırılmakta, zayıflatılmakta ve kontrol altında tutulmaktadır.
Kendini tanıyan, yeteneklerini geliştiren ve farkındalığını tamamlayan bireyler böyle toplumlarda azınlıktadır ve aynılaştırma baskısıyla yaşamaktadır. Bu bireyler, düzenin bir parçası, çarkın bir dişlisi olmayı reddetmekte ve kişisel bazda küçük başkaldırılarına devam etmektedirler. Psikolojik bakımdan isyanlarının sebebi, özgürlüklerinin kısıtlanmış olduğunu hissetmeleri, kişisel saygılarının üst düzeyde olmasından dolayı kendi hayatlarının kontrolüne müdahaleyi kabullenmemeleri olarak görülebilir. Bunun sonucu olarak, aşırı tüketimden kaçınmakta, manipülasyon yöntemleriyle bile bile zehirlenmeyi reddetmekte, emeklerinin ve ideallerinin maddiyatla takasına karşı çıkmaktadır."

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Nerede eski bonibonlar?

Montaigne "Denemeler" den alintilar

Minimalizm üzerine düşünceler