Kayıtlar

Ocak, 2015 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

"Baba, söyle de biraz mp3 atsınlar"

Resim
2000 yılının yazına doğru, insanlık yeniden belini doğrultmaya çabalar gibiydi. Milenyumla beraber kıyametin kopmasını bekleyenler yaşamaya devam etmiş, sağa sola dağıttıkları umutlarını geri topluyorlardı. Dünya henüz terörle sınanmamış, cep telefonları internete girememiş, Şenol Güneş yönetimindeki milli takım henüz milleti manyak etmemişti. Böyle bir ortamda, ingilizceyi yeni öğrenip karamelize etmeye başlayan ve herşeyden sıkılma eğilimi taşıyan yaşta biri için bilgisayar ve onun bize kattıkları önem verilmesi gereken birşeydi. Eski ve yavaş bir bilgisayarın yapamadıkları, Ali Kırca'nın Siyaset Meydanı'nda yapamadıkları yla eşdeğerdi. Açılmayan, yavaş çalışan her oyun, kalpte bir burukluk bırakırdı. Önümüzdeki yıllarda kızların farkedilip, teknolojiden başka şekillerde faydanılacağı gerçeği o yıllar es geçilen ve sonraları başka bir yazıya konu olabilecek bir durumdu. Okullar tatil olalı yaklaşık bir ay olmuştu ve cumartesi sabahı corn flakes ve oyun vakti ydi. Bu y

...çünkü bok vardı!

Resim
"Tüm sinirli ve dediğim dedik ahaliye sesleniyorum! O, öyle değil!" Sincaplar da epey iyi bildiğiniz gibi rızkına koşan hayvan lardır ama yeri gelince ihtiyacından fazla cevizi aşırmasyon yaparak, sonradan unutacakları bir yerlere gömerler. Böylece rızk toprağa geçer. Unutulan cevizler, tohum olur, filizlenir, ağaç büyür ve mahsül verir. Çanakkale'nin Ezine ilçesindeki Mühittin dayı da köylü pazarında rızkı paraya çevirerek, Turistik Canısı Klup' ta harcar. (aka Rızk Döngüsü ) "Köfteye gidelim, ponpaya koşalım" Koşmayı Mirkelam'dan öğrenmiş olsak da, Mehter takımı 2ileri 1geri'si sorunsuz çalışmaktadır ama koşmak isteyen yine koşsun. Koşan yorulur, yorulan durulur, durulan iyi durulan ki pislik aksın! "Ayb ettin karşim" insanı Bir gün o uzaktan tanıdığınız, arada selam vermekten kaçınmak için merdiven çıktığınız sima gelir ve size " ayb ettin karşim " derse, ona trigonometri sorun. Türev ve integralin nasıl bir ying

"O".

Resim
Tüm bu yetiştirmem gereken işlere rağmen, ne bok yemeye gidiyorum? diyerek gitmiştim ilk buluşmaya. Yeni biriydi, karşıdan geliyordu ve İzmir ılık esiyordu. Tiril tiril vintage elbisesi, sade spor ayakkabısıyla İstanbul görmüş bir İzmir kızı ydı. Saçları siyah ve küt kesilmişti, bilekliği el yapımıydı. İki biradan sonra hala durgundu, kendini anlatmaktan ziyade dinlemek istiyordu. Sigarayı çok şey görmüş ya da hiçbir şey görmemiş gibi içiyordu , o an bunu anlayamayacaktım. Gözlerini geçmişten kaçırıyordu ama geleceğe de odaklayamıyordu . Bar yalnızdı. Bar, masif ahşap, kuruyemiş ve bira kokuyordu. Ruhsuz bira altlıkları etrafa saçılmıştı. Tuvalette rujunu tazelemişti, gecenin sonuna yaklaşırken aklımda kiraz dudaklı kalmak istiyordu. Oysa bitmek bilmeyen bir gitme isteğiyle, hiçbir yere ait değilmiş izlenimi uyandırıyordu. (15 ay sonra) İzmir yazının gecesi bile sıcaktı. Şarabın yanında yiyecek birşeyimiz yoktu. Tek kişilik koltuğu, küçük kare balkona çıkarttık,

Günaydın astral denizkabukluları, şimdi evrenin en enerjik uzun dalga radyo şovu sizinle! (2015 edişın)

Resim
Haykırmalısın gökyüzüne! Gözlerin milyona varıyor kabaca, Yer uzuyor, okyanus kırılıyor, Ağaçlar tepeleme yığılıyor dağların eteklerinde. Kulakların artık iyi duyuyor sinsice. " Tenebrarum Oratorium " çalsa da bazen kafanda, Senkronize cennet ıslıkları başını döndürüyor, Gecelerin masallarını dinler oluyorsun ateşi söndürerek. Yediklerin artık içinde büyüyor, İçtiklerin beynini zehirliyor, " Seni görmeyeli epey oluyorsun " da hissedemiyorsun. Duvarlar katlanıyor, camlar kırılıyor, Sesler değişik frekanslarda (Uçuşan kelebekler ve narin yaz çiçekleri) Beyninde oynaşıyor, " Evet, çok güzelsin " oluyorsun da birleşmiyor kolların. Leylekler yere düşmeye başlıyor, Gagaları kırılıyor tok sesler çıkararak, Karınları şiş halde üzüm kokuyorlar, Taneleri bitmiyor da sen yemeye doyuyorsun. Mavi-mor masa örtüleri yanıyor, Radyasyonlu sularda ıslanıyor ayaklar, Bul

"peki"

Resim
Son 10 dakikadır " Lens solüsyonum yok! " diye diye evi arşınlıyordu. Ayaklarının beyazlığından kırmızı ojeler bağırıyor, bozulmuş göz kalemi minimalizm kokuyordu. Dünden kalma cips paketi gözüme takıldı ama üşengeç bir adam için fazla uzaktı. Oasis'in dediğine çok da uzak değildim: " ...so i started a revolution from my bed ". Yeniden ona baktım, ne zamandır bu kadar endişeli, bu kadar enerjisi düşük görünmüyordu. Dünkü neşesi gitmiş, yerini ekonomik krizde işletmesi iflas eden küçük esnaf tripleri almıştı. Lens bitti çorap başladı, çorap bitti rimel başladı. O an için insan enerjisini emip, mekanik enerjiye çeviren bir transformatördü. Hani aşk " yarım ağızla sabah öpücüğü ydü, güneş ışıkları perdeden içeri penetre olurken kıps atmak tı"? Bir tumblr kızının 19 senelik yaşamında hayata dair herşeyi çözdüğüne çok emin olması kadar emindim ki, bu durum hoşuma gitmiyordu... Keskin ve matah bir fikir bulmuş izlenimi vermek adına yataktan ani bir