"O".

Tüm bu yetiştirmem gereken işlere rağmen, ne bok yemeye gidiyorum? diyerek gitmiştim ilk buluşmaya. Yeni biriydi, karşıdan geliyordu ve İzmir ılık esiyordu. Tiril tiril vintage elbisesi, sade spor ayakkabısıyla İstanbul görmüş bir İzmir kızıydı. Saçları siyah ve küt kesilmişti, bilekliği el yapımıydı.
İki biradan sonra hala durgundu, kendini anlatmaktan ziyade dinlemek istiyordu. Sigarayı çok şey görmüş ya da hiçbir şey görmemiş gibi içiyordu, o an bunu anlayamayacaktım. Gözlerini geçmişten kaçırıyordu ama geleceğe de odaklayamıyordu.
Bar yalnızdı. Bar, masif ahşap, kuruyemiş ve bira kokuyordu. Ruhsuz bira altlıkları etrafa saçılmıştı.
Tuvalette rujunu tazelemişti, gecenin sonuna yaklaşırken aklımda kiraz dudaklı kalmak istiyordu. Oysa bitmek bilmeyen bir gitme isteğiyle, hiçbir yere ait değilmiş izlenimi uyandırıyordu.




(15 ay sonra)

İzmir yazının gecesi bile sıcaktı.
Şarabın yanında yiyecek birşeyimiz yoktu. Tek kişilik koltuğu, küçük kare balkona çıkarttık, hoparlörleri köşelere yerleştirdik. Sevdiği müzikleri hep yanında taşırdı, sanki geri dönemeyecekmiş gibi. 
Aşkın tadını ilk ne zaman aldığını bilse de, onu hangi ilişkinin sonunda bıraktığını hatırlamıyordu. 
Sokaktan sarhoş üniversiteliler ve arada havlayan köpekler geçiyordu.
Bir yerden sonra kendi dediğimizi bile kavrayamayacak kadar felsefik hayat tanımları yapıyorduk, ya şarap az gelmişti yada bu gece, risk gecesiydi. Ayakları çıplaktı ve gül kurusu oje sadece ona yakışıyordu.
"Gitmek istiyorum" dedi, "...okuduğum bölümde mutlu değilim" dedi. "Kafamı toplamam lazım..." dedi. Sahile, Ada'ya kaçmak ister gibi dememişti bunu.
"Kendinden kaçan biri için iller köy, büyükşehirler ilçe, ülkeler Bilecik gibi görünür" dedim. Güldü, yüzüme baktı. Birşeyler diyecekti vazgeçti, kafasını omzuma yasladı.
Yıldızlar, karşılıklı dileklerimizi karşılamak adına göz kırpıyordu. Bu bizim son görüşmemizdi ve bunu biliyorduk. Seni, "sen" olarak bilen ve "şu" olarak bilmek istemeyen dostunu kaybetmekti korkutan. Kendini kaybetmeyeceğine emin olsaydım, onu kaybetmek aslında kazanmak olurdu ama böyle olmayacaktı biliyordum. O, çoktan gitmişti.




Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Nerede eski bonibonlar?

Montaigne "Denemeler" den alintilar

Minimalizm üzerine düşünceler