Erpiliç Adam.

1998 yazında Balıkesir'deki evin karşısı dünyanın en bakir köşelerinden biri olabilirdi. NatGeo ekibinin gelip, höşmerimle geri yollandığı o yaz orası kasap oldu. İrdelemediğiniz taktirde normal bir kasap diyebilirdiniz ama göze takılan detaylar insanda serdar ortaç klibinde illuminati izlerine rastlamak gibi mistik bir tat bırakıyordu. 1.65 civarı olan, bıyığı ve saçı yıllardır değişmeyen Erpiliç Adam ve 2-3 tekir kedi canlı; koyun, tavuk, kuzu ve börkenek oranın cansız ögeleriydi. Kediler çelimsizdi, Erpiliç Adam'ın sineğin kanadından yağ çıkarmak alışkanlığını vurgulayan bir betimleme olarak akıllarda takılı kalıyordu.

acaba, acep? (kıllan)

Hormonal durumlarımın dengesizleşmeye başladığı yaşlara rastladığından, butların arasından kızını rahat seçebiliyordum. İnce ve sivri uçlu burnu, esmer mi açık tenli mi anlayamadığım bir tenden sizi delermişçesine bakan bir çift yeşil göz ve çakma kırmızı converse (conserve). Annesinin emülgatör katılmış, %30luk konsantre haliydi, aşırı benziyorlardı. Anasına bakıp 17 defa kızını aldığımı hatırlıyorum. Arkadaki buzluk bölmenin önündeki törende annesinin yakama incik takışını, babasının kendin pişir, kendin evlen mantığıyla ilerleyip olayı bir gurme fest'e döndürüşü hala aklımın bir köşesinde.

değil.
2000li yılların başında (milenyum vardı ya la?) cam kenarına koyduğu 14inç tüplü monitörlü pc ve 2 piksellik webcamiyle sanal alemlerde ne yaptığı konusundaki teorilerim kitap olsa, kesin satmazdı. Ama kitap olurdu. Karısı incik başında sanarken, o "a s l?" sorgusunda mıydı, yoksa cidden Ukrayna'nın Melitopol şehrine but ihracatı mı yapıyordu? Arkasına bastığı sağ ayakkabısı yerdeyken koltukta ayağını kıçaltı yapar, çay söyler. klavyeyi saatlerce meşgul ederdi. Yoksa bir eksisözlük yazarı, tespit canavarı mıydı? Gerçi kasapta gelen ilhamla ancak, derdime derman işte çokolat kızz.

ulan!

Sene 2014 olmuş, Erpiliç Adam yine oradaydı. Kızı evlenmiş, belki ona torun da vermişti. Yüzünün hatları belirmiş ve Pentium MMX'den alacak verecek listesine geri dönen bir nostalji kafasıyla kendini teknolojik durumlardan arındırmış bir birey gibiydi. Kasaplığın ve esnaflığın Mahatma Gandhi'si, Ferrari'sini satan kasabı, Kamasutranın beden bulmuş maneviyatıydı. Bir mitti, ulaşılmazdı ve hep öyle kalacaktı.


Bonus: Bu klip konuyla alakasız gözükse de, olayı kafada tamamlamaya yöneliktir.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Nerede eski bonibonlar?

Montaigne "Denemeler" den alintilar

Minimalizm üzerine düşünceler